Dünyanın Absürtlüğünden Sadece Yaratarak Mı Kurtulabiliriz?

 


İnsanın var olma çabası, kendini ve çevresini anlamlandırma çabası içinde olması doğası gereğidir. Her durum ve olayın nedensellik ilkesiyle açıklanması da her zaman mümkün değildir ve “saçma”dır. Bizi çepeçevre saran ve bazen varlığımızı tehdit eden bu “saçmalık”lara karşı koyabilme yetimiz olaylara ve durumlara farklı açıdan bakabilme becerimizle ve Albert Camus’nün dediği şekilde yaratarak mümkündür. Gerçekten evrenin anlamdan yoksun olması ve ona anlam yükleme çabası içinde olan insan her bir yaratıda yaratılan her bir eserde ona farklı bir anlam yükleme ve daha farklı biçimlendirmeden içi farklı doldurulan nesnelere anlam yüklemeye doğru evrilen bir içeriğe sahiptir. Dünya ile başa çıkmanın felsefi bir yorumudur bu aslında. Her absürt durumda karşılaştığımız çatışmayı çözümleme amacını ve onu aşmayı içerir. İnsan yüzleşir ve kaçmaz ve Camus’ye göre üç olası yanıt vardır dünya saçmaysa ve yaşanmaya değmezse “intihar”, bizi hayata bağlayan ve günah olarak bildiğimiz değerlerle anlam katan “dini inanç” ve de bu “saçma”olan durumları aşmamızı sağlayan “yaratma” eylemidir.

 

Hayatın Anlamsızlığı Üzerine

Hayatın tek başına anlamı ya da anlamsızlığı yoktur bunu değerlendirme konusu yapan, ona değer atfeden veya biçen bizleriz. Kendimize ve var oluşumuza anlam katma çabası içinde yaptığımız her bir felsefi sorgulama ve kendimizi gerçekleştirme amacımıza hizmet eden bir konu alanıdır. Her insan doğası gereği bir yerde kendini var etmek ister karakter, eğitim, meslek, kültür, sanat bizim hayatta bir yerde bıraktığımız izler olarak kalır. Bazıları daha güçlü izler bırakır çünkü var oluş sancıları güçlüdür veya daha farklı bir hayat muhasebesi yapmak zorunda kalmıştır. Kendimizi ve çevremizi anlamlandırma biçimimiz bizim kendimizi bir yerde konumlandırmamızı gerekli kılar. Benlik algısı, dünya, öte dünya, Tanrı, insan gibi temel kavramlara kendimiz ve yaşantımız ölücüsünde cevap vermek zorundayızdır ve kimse bu sorgulamadan kaçamaz. Sorgulanmamış hayatın yaşanmaya değmeyecek olduğunu Sokrates’ten öğreneli 27 yüzyıl oluyor öyle değil mi?

 

Absürdizm Nedir?

20.yüzyılda Albert Camus tarafından dünyanın anlamsızlığını ve insanın anlam arayışının arasındaki çelişkileri ifade eden bir kavramdır. İnsanın mantıksal düşünme becerileri, doğanın nedenselliği, ahlaki sorunlar, insanlar arasındaki kültürel farklılıklardan dolayı olaylara yükledikleri anlamlar, evrenin büyüklüğü ve kendimizi gerçekleştirme konusundaki doğal itkimiz hepsi bir bütün olarak düşünüldüğünde anlamsız görünebilir. İnsan doğası karmaşayı sevmez ve yaşayamaz bir uyum arama konusundaki ısrarı bu “saçma”yı bir şekilde aşmayı gerektirir. Sanatla, felsefeyle girişilen her bir adımda doğasını aşmaya, kendini ve yaşamını anlamlandırmaya, var olmaya ve hayatta kalıcı iz bırakmaya çalışır insanoğlu. İroni günlük hayatın aksine çelişkileri aşmaya da yardımcı olur bu noktada. Kendine ve doğaya yabancılaşan kişinin yeniden anlam arayışı ve kendi üzerindeki sorumluluğu ile yeniden dünyasını “yaratma”gücünü verir. Godot’yu beklemekten hepimiz vazgeçtik öyle değil mi?

 

Absürdizm ve Nihilizm

Her ikisi de insanın anlam arayışı üzerine odaklı olsalar da birbirinden birçok noktada ayrılırlar. Dünyanın anlamsız olduğunu düşünür her iki akım da ancak bu anlamsızlık noktasında gösterilen isyanda bir çıkış noktası olan yaratma eylemiyle bile yaşamın değerini kutsayan absürdizme karşı nihilizm değerlerin alaşağı edilmesi ile “putların”yıkılması ve yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söyler ve bir geçiş aşamasıdır. Var olana yönelim vardır her ikisinde de. Varlık vardır veya var değildir noktasında varlık felsefesinin anlamı nedir? Var olanın anlamı veya anlamlı olmaması ne demektir? İnsan bu noktada nerede durur? Sorularına her bir insan tekinin ayrı ayrı cevap vermesi ve kendi içsel çelişkilerini ilk filozoflardan itibaren sorgulaması gerekir. İrade sahibi ve yaptıklarının sorumluluğunu alabilecek konumda olan herkes için bir sorgulama konusudur bu. Absürt var mıdır? Varsa insan nerede durur? Yaşamın anlamı nedir? Yıkarak hayatımıza devam ediyorsak onun yerine ne koyduk? Daha yükseğini inşa etmek için atılan her bir adımda hayatımızı şekillendirecek gizil bir güç ve yaşam direnci vardır unutmamamız gerekir.

 

Varoluşçu Anlamda Absürdizm

19.yüzyılda Nietzsche ile temelleri atılan ve birçok filozof için önemli olan varoluşçuluk akımı 20.yüzyıla gelindiğinde kendini gerçekleştirerek egzistansiyalizm adı altında var olur. İnsanın anlam varlığı olması ve “yaratılan”ın anlamsızlığı karşısında insanın nasıl bir tavır takınması ve bu durumu anlamlandırması sorunuyla yüzleşmek zorunda kalırız. Huzur ve mutluluk arama çabası içinde çelişkiye ve absürt olana yer yoktur ve aşılmaya çalışılır. Bu var olma ihtiyacı ve kendini bir yerde konumlandırma gerekliliği paradokslara karşı ironik bir tutum geliştirme, alaya alarak onu aşma, mantıksızlığı değilleyerek onu mantıklı yapmaya doğru evrilir. Kendi anlamını ve değerini var olan karşısındaki çelişkileri aşarak oluşturmaya çalışan kişi bir anlamda isyancıdır. Hakkını arar çünkü kendini arıyordur öncelikle. Ben varım ve var olan karşısında bir anlam ifade ediyorum demektir bu. Akıl sahibi olmasının insana yüklediği bir sorumlulukla kendini ortaya koyar ve “egosantrik”dünyasını resmeder. Bunun için de en uygun enstrüman sanattır. Kendini keşif ve yaratma eylemiyle “absürt”olan mantıklı ve kabul edilir olana doğru bir dönüşümden geçer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sanat Nedir?

Mutsuzluk Yaşama Beceriksizliği Midir?

Felsefenin Temel Problemleri